Mısır’da beklenen oldu. Yargı, siyasi iradeyi eline alarak, yetki aşımı ile olağanüstü bir durum yarattı.
Bu yazı 17 Haziran 2012 tarihli Star Gazetesi Açık Görüş’te yayınlanmıştır.
Vesayet sisteminin korunaklı ve dolaylı tarzı da aşılarak doğrudan darbe yapıldı. Mısır’da vesayet kurumsallaşmış oldu. Siyasi gücünü askeri elitlerden alan Yüksek Askeri Konsey (YAK) desteğindeki yargı elitleri, Anayasa Mahkemesi üzerinden siyaseti yönetmeye başladı. Bu gelişmelerle birlikte Mısır belirsiz bir döneme girdi. Bundan böyle Mısır’daki her adım şiddet, siyaset ve hukukun sınırlarının muğlaklaştığı istisnai bir dönemde gerçekleşecek. Böylesi durumların değerlendirmesi de ‘suçlama’ oyununa girmekle değil, siyasi mücadelenin taraflarını berrak ve soğukkanlı bir şekilde analiz etmek, buna göre düşünmekle mümkün olur. İstisnai durumlarda hukuk sadece bir şiddet türüdür. Türkiye de ya bu gerçekle yüzleşerek gereğini yapacak ya da Mısır’la birlikte kurulabilecek yeni bölgesel düzen beklentilerini erteleyecek.
Hüsnü Mübarek’in Şubat 2011’de görevi terkinin ardından Parlamento seçimleri yapıldı. Ardında da Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Seçimlerin ilk turuna katılmak için başvuran adayların birçoğu veto edilerek, uygun görülen adaylarla seçim yapıldı. Seçimlerin ikinci turu ise 16-17 Haziran tarihlerinde yapılıyor. Eski rejimin adayı Ahmet Şefik’le İhvan’ın adayı Muhammed Mursi’nin yarıştığı ikinci turu kazanan aday Mısır’da 17 aydır boş duran cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak. İşte bu seçimlerden önce Mısır Anayasa Mahkemesi, iki önemli konuyu görüşerek karara bağladı: Şefik’in daha önce iptal edilen adaylığının geçerli olduğuna karar verdi; Mısır Meclisi’ndeki bağımsız adaylarla partili adayların seçimini düzenleyen yasayı anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bularak, Meclis’in üçte birinin milletvekilliğini iptal etti.
İlk bakışta içeriği tam anlaşılamasa da Mısır siyaseti bu uygulamayla önemli bir darbe yemiş oldu. Tüm siyasi aktörlerin yeri, konumu ve gücü bu karara göre yeniden belirlenecek. Buna göre, Meclis fesh olunduğundan, yasama yetkisi YAK’a devredilecek. Böylece 17 aydır ülkeyi yöneten ve kendisini denetleyebilecek tek kurum olan Meclis’i de ortadan kaldıran YAK, yasama gücünü de eline alarak Mübarek’ten daha güçlü bir pozisyona geçmiş olacak. Eğer uygulama böyle olursa, başkanlık seçimini kazanan aday, başkan olduğunda hesap vereceği bir Meclis olmayacak, sınırsız bir yasama ve yürütme gücüne sahip olacak. Elbette seçilen başkan İhvan’dan olursa bir müdahale daha yapılarak böyle bir gücü kullanmasına imkan verilmeyeceğini unutmamak gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin Meclis’i fesih yetkisine sahip olmadığını savunarak, Meclis’in feshi kararını kabul etmeyen İhvan, Salı günü tekrar, hiçbir şey olmamış gibi Meclis’e geri geleceğini açıkladı. Ancak askeri istihbaratın, yeni bir uygulama ile tutuklama ve gözaltı yetkilerini eline alması İhvan’ı zor durumda bırakabilir.
Meclis’in feshi ile birlikte, geçtiğimiz Salı günü uzun pazarlıklardan sonra kurulabilen 100 üyeli Anayasa Yazım Komisyonu da geçersiz olacak. Hafta içi İhvan’ın geri adım atmasıyla kurulan uzlaşma komisyonu Mısır’ın yeni anayasası için çalışmalara başlayacaktı. Böylece fiilen anayasası olmayan Mısır’da ne başkanın ne de Meclis’in yetkileri bilinmiyor olacak. Bu durumda ise muhtemelen YAK eski anayasayı tekrar gündeme getirerek statükoyu kurumsal garanti altına almış olacak.
Bu kararla birlikte, Meclis fesh edildiği için yeni seçilen başkan Meclis önünde değil, YAK önünde yemin edecek. Bunun sembolik ve siyasi değeri ise Mısır siyasetindeki güç dengesini gösterecek. Bu nedenle önümüzde bir kaç senaryoya indirgenemeyecek kadar çok sayıda ihtimal ve belirsizlik var. Tam bir kuralsızlık durumu Mısır siyasetini esir almış durumda. İşte bu noktadan sonra kimin hangi adımı atacağı da aslında önemini kaybetmiş durumda. Zira şu andan itibaren asıl sorun siyasi aktörlerin gücünün ne kadar olduğu, nereye kadar mücadele edebilecekleri ve ellerindeki farklı imkanlar.
Hukuki meselelerin ötesinde, siyasi açıdan Mısır’da meselenin nirengi noktası, İslamcı olmayan muhalefetin, ordu ile birlikte İhvan karşıtı bir cephe oluşturmak noktasına gelmesidir. Bir başka deyişle Mısır’ın yapay bir ‘Ne Şeriat Ne Darbe’ ânı yaşamasıdır. Mısır’da yaşanan siyasi krizi siyasetin bürokrasiyle, siyasi elitlerin devlet elitleriyle mücadelesi olarak görmeyen, ‘yaşam tarzı’ söylemine sarılan bu muhalefet askeri konseyin meşruiyeti için neredeyse elinden gelen her şeyi yaptı. Üstelik de askeri elitlerle birçok noktada işbirliği yapıp, açıkça askeri müdahaleyi savunurken bir yandan da İhvan ile ordu arasında işbirliği yapıldığı şeklinde şayialar yayarak… İhvan’ın bazı konularda ordu ile görüştüğü ve danıştığı iddiaları kısmen doğru olsa da ülkede, ordu ile görüşmeyen ya da pazarlık yapamayan bir tane bile siyasi unsur olmadığı göz önüne alınınca, asıl hedefin mazeret bulmak olduğu anlaşılır. Bu nedenle, anti-İhvan cephe adına siyasi alanı askeri elitlere bırakan, siyasal alanın yok edilmesi şimdi bu anti-İhvan muhalefeti kara kara düşündürmeye başladı. Kararın ardından yaptığı hatayı anlayan muhalefet mensupları, yeniden protestoların ilk günlerinde öne çıkan Muhammet el Baradey’i yeniden göreve çağırma noktasına gelmiş durumda.
İhvan’ın sürecin yönetiminde yaptığı en büyük hata, mücadeleyi siyasi elitler ve devlet elitleri arasındaki bir çatışma olarak kodlayamamasındadır. İhvan siyasetin gramerini oluşturamadı, kendi siyasi mücadelesini siyasetin merkezine koyamamış oldu. Bir başka deyişle siyasetin merkezini ve fay hattını oluşturamadı.
İhvan’ın politik hataları
Liberallerin şımarıklığı ile İhvan’ın inatçılığı ve içe kapalılığı buluşunca iki kesim de sırayla siyasetin fay hattını kaydırarak askere alan açtı. İhvan her ne kadar özelikle Anayasa Yazım Komisyonu seçiminde olumlu adımlar atsa da, 84 yıldır muhalefette, çoğunlukla da yeraltında olan bir hareketin kısa sürede normalleşmesini beklemek doğru olmaz. Ancak önümüzdeki dönemde eğer İhvan siyasetin kodlarını doğru okuyamazsa muhtemelen parçalanacak ve içinden yeni ve bunu becerebilecek bir siyasi elit çıkaracaktır. Ebul Fütuh denemesi bu açıdan dikkatle izlenmeli, ancak asıl ağırlığın İhvan’ın şimdiki tabanından çıkacağını da akılda tutmak gerekir. İhvan’ın önündeki en önemli imtihan bir yandan bu nesil sorunuyla başa çıkmak bir yandan da kapsayıcı bir siyasi kimlik kurabilmek olacak. Öte yandan askeri elitlerin Meclis’i fesih ihtimalini görerek, cumhurbaşkanlığı seçimleri için tavrını değiştirerek aday çıkaran İhvan aynı feraseti sürdürebilirse tüm Mısır kazanacaktır.
Mısır siyasetinde ihmal edilen önemli bir kesim ise Selefiler. Seçimlerin görünmez aktörü olarak ortaya çıkan Selefiler, Suud-İsrail ekseni tarafından İhvan’a karşı her açıdan desteklendi bu süreçte. Mısır İslamcılığının tabanında Selefiliğin akışkan bir kesim olması, İhvan içerisinde Selefi kanatların olması, tabandaki gidiş gelişlerin yüksekliği, İhvan’ın en büyük baş ağrısıydı. Özellikle İhvan’ın başarısını borçlu olduğu sosyal hizmetler alanında, maddi sorunlardan dolayı inisiyatifi finans sorunu olmayan Selefilere kaptırması, fakirliğin daha yoğun olduğu bölgelerde İhvan’a ciddi sorun çıkarak.
Askeri elitlere gelince, bu kararla birlikte Mısır derin devleti derin olmaktan çok panik olduğunu göstermiş oldu. Zira YAK’ın yetki devrine haftalar kala, YAK pozisyonunu güçlendirse de, anayasası, meclisi, başkanı olmayan bir ülke yaratarak uzun sürecek bir güvensizliğin ve çekişmenin de kapısını aralamış oldu. Kendisine ilişkin son meşruiyet kırıntılarını da yok eden Konsey, ince düşünülmüş kararlardan çok kaba müdahalelerle panik halinde siyaset yaptığını gösterdi. Kendi siyasi ve mali imtiyazlarını korumak için ülkeyi kaosa sürüklemekten çekinmeyen bir ordu görüntüsü veren YAK, bundan sonra ancak şiddet dozunu artırarak, meşruiyetini kaybederek iktidarda kalabilir. Bu da Mısır’ın kısa vadede normalleşmesini engelleyecektir.