Bu analiz 23 Ocak 2013 tarihli STAR Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
İsrail seçim sürecinde İsrail iç siyasetindeki akıl tutulması, apartheida doğru gidişin hızlanması, kimlik siyasetinin siyasa tartışmalarının yerini alması gibi tartışılan konular iyice berraklaştı. İsrail, ekonomik sorunlardan eğitim sorununa, sınırların belirlenmesinden Filistin’le pazarlıklara, Türkiye ile krizden Suriye’deki iç savaşa, yerleşimcilerin bitmeyen terörünün İran’ın nükleer programına, Mısır’la ilişkilerden ABD ile ilişkilere kadar ciddi sorunlarla karşı karşıya. Buna karşın İsrail seçimlerinde partilerin siyasa düzeyindeki farkları gündemi oluşturmadı. İşçi Partisi’nin ekonomik problemleri merkeze alan seçim stratejisi ise başarısız oldu. Siyasa konularına mesafe ve içe kapanma İsrail siyasetinde ağırlık merkezinin kimlik siyasetine, laiklik tartışmalarına, hamasete, etnik kimliklere ve hemşericiliklere kaymasına yol açıyor. İsrail dini sağındaki ayrışmanın dini konulardaki farklı pozisyonlardan değil, geldikleri ülke kökeninden kaynaklanması, yani Eşkanaziler ile Sefaradiler arasında olması, Yisrael Beytenu gibi ulusalcı partilerin Rusya göçmenlerinden beslenmesi giderek İsrail’i geçişi zor kamplara bölüyor.
Tüm analistlerin üzerinde ittifak ettiği bir başka nokta ise İsrail’in yayılmacı bir politika izlediği. İsrail’de Yahudilerin nüfus artışının yerleşimciler ve Ortodoks Yahudiler lehinde olması, bu durumun da kısa zamanda değişmeyeceğini de gösteriyor. İllegal yerleşim yerlerinin İsrail’e dahil edilmesi bu demografik nedenden dolayı İsrail siyasetinde var kalmanın koşulu noktasına geldi.. Merkez ve sağ partilerin neredeyse tamamı illegal yerleşimciler sorununu teknik bir sorun olarak görüyor artık. Bunun anlamı ise şu ana kadar tüm anlaşmaların referans olarak aldığı 1967 sınırlarının genişlemesi ve Batı Şeria’nın bir kısmının İsrail’e katılması. Bir yanıyla ürkütücü, bir yanıyla da alarm zillerini çalan bir gelişme bu. Bu durun ise çözüm ihtimalini neredeyse imkansız hale getiriyor.
Seçimlere Türkiye açısından bakıldığında ise farklı bir gelişmenin ihtimali artıyor. Türkiye Mavi Marmara’dan sonra İsrail’le ilişkileri normalleştirmek için 3 şart ortaya koymuştu: Özür, tazminat ve Gazze’ye ablukanın kaldırılması. Bir önceki İsrail Hükümeti ilk iki konuda uzlaşırken, Gazze konusunda anlaşamamıştı. İsrail’in Gazze’ye 2012’de yaptığı saldırının ardından çeşitli malların girişine izin verilmesi, balıkçılık ve deniz haklarının genişletilmesi ise ambargonun hafiflemesine yol açmıştı. Yeni İsrail hükümeti Washington’dan gelecek uzlaşma baskısı altında, Gazze konusundaki yumuşamayı sürdürerek özür ve tazminat şartını yerine getirirse, bu süreç Türkiye-İsrail ilişkilerindeki krizin yönetilebilir bir seviyeye gelmesine yol açabilir.
Leave a Reply